BİZE NE YEDİRİYORLAR?

Lütfen şu fotoğrafa bakar mısınız? Hangisi gerçek?
 
Kırmızı elma gerçek değil.  Kabul etmeliyim ki çok başarılı bir taklit. Zaten bu kadar inandırıcı olduğu için almıştım bir kaç tane. Yeşil elma ise, bir kasede duran diğer yapma kırmızı elmaların arasında, bir kaç aydır hiç kendini belli etmeden duruyordu. Kaç ay geçmiş, bir ezilir büzülürsün değil mi; bir yerlerin koyulaşır; pörsür. Bunda bir "yıllara meydan okuyan geçkin hanım" havası; hiç istifini bozmadan,  bozulma emaresi göstermeden orada öylece bekledi. Ben de onun inadına saygı gösterdim; daha doğrusu merak ettim, bu botokslu cilt ne zaman beni şaşırtmayı bırakacak diye? Elbet bir gün gerçek bir elma olduğunu hatırlayacak, doğaya uyacak, çürüyecekti. Hiç de beklediğim gibi olmadı.
 
Uzun lafın kısası, bu yazının amacı bir elmaya genç kalmakta gösterdiği dirence olan saygımı ifade etmek değil, acaba bu gerçekten bir elma mıdır, değil midir merakım. Acaba içinde ne vardı da bu kadar doğanın gidişatına direndi? Marketlerde pırıl pırıl, taptaze gördüğümüz o sebzeler meyveler nasıl yetiştiriliyor, nasıl kimyasallarla besleniyorlar da bu görüntüye sahipler? O tezgahlarda bize sunulanlar , sadece görünüşte mi elma; domates veya salatalık?
 
Onlar başka bir şeyler aslında; aynı resimdeki kırmızı elma gibi. Süper taklit edilmişler ve inandırıcılıkları çok yüksek. O kadar yüksek ki  yiyoruz bile. Ama, çok uzun zamandır biliyorum ki aslında, alıp da salataya doğradığım o kırmızı şey domates değil. Çok şükür domatesin nasıl bir şey olduğunu hatırlayan bir nesildenim. Bunlar domates olsaydı, o şekerli tadı, gel beni ye diye tükürük bezlerini çalıştıran kokusunu tanırdım. Bunlar salatalık olsaydı, soyulduğunda mutfaktan dışarı taşan kokusu, salata yapmayı bıraktırıp, iki dilimini tuzlayıp ağıza atma aceleciliğini getirirdi. Yok, bunlar sadece taklit.
 
Saplantılı bir organik sebze meyve takipçisi değilim açıkçası. Çanakkale'ye yazın gidersek, yol üstündeki satıcılardan kasayla domates alıp, onlara hazine muamelesi yaparım, o ayrı. Esas canımın sıkıldığı nokta, daha önce, gerçeğini yiyebildiysem, şimdi neden yiyemediğimdir. Canımı sıkan, eğer hala gerçeği üretilebiliyorsa, neden bunun herkesin sofrasına eskiden olduğu gibi ulaşmadığıdır. Yok, gerçek sebze meyve çıkmıyorsa artık topraktan, biz bunları yiyip de hala insan kalır mıyız,  sorusudur. Cevapları bile bile, hala bunları sorabilecek saflıkta olmamdır bir de canımı sıkan.
 
Başa dönelim. Yeşil elma bana niye lazımdı? Coleslaw salatası yapacaktım da ondan. Yaptım da. Ay, hayır; bizim evdeki botokslu teyzeyi kullanmadım. Göz göre göre de değil. Gittim, yeni bir elma aldım ! İşte, son derece başarılı taklit sebzelerle yapılmış Coleslaw salatası ve merak edenlere tarifim:
Bir havuç; bir soğan, bir yeşil elma- ekşi, mayhoş olmalı- ve bir de orta boy bir lahana lazım. Soğanı önceden biraz haşlayıp, karışıma tadını kokusunu daha rahat salmasını sağlıyorum. Bu saydıklarımı robotta rendeliyorum. Çukur bir kaba alıp, bir çorba kaşığı toz şeker, bir çorba kaşığı sirke, üç çorba kaşığı da zeytinyağı ile karıştırıyorum. En son, iki çorba kaşığı mayonez ve iki çorba kaşığı yoğurtla birleştiriyorum. Hafif tatlı, ekşi bir tadı oluyor. Yardımcı yemek, salata çeşitliliği gerektiğinde cankurtarandır.
 


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder