KÜÇÜK SİYAH ELBİSE MESELESİ

Senelerdir okuduğum, gördüğüm ve hemfikir olduğum bir konudur. Dolabında küçük siyah bir elbise olmalıdır. Gerçekten de, ne kadar kullanışlıdır. Gece giyebilirsin; gündüz giyebilirsin. Arkadaş ziyaretine giyebilirsin; iş toplantısına giyebilirsin. Aksesuarlarla günlük olur, spor olur, abiye olur. Bir kıyafet ne kadar farklı kullanıma açıksa, o kadar severim. Siyah kazak- tişört- beyaz gömlek de böyledir mesela. Altına etek giy, kot giy, kumaş pantolon giy; hepsi olur.
Küçük siyah elbise deninc, aklıma hep Audrey Hepburn gelir. Kadın zaten güzel; kıyafetlerinin kendisine bu kadar yakıştığı, bir tarz yarattığı başka birini görmedim. Fotoğraflarına bakarken, filmlerini izlerken, hep benim giyinmek istediğim tarzı, sahip olmak istediğim kıyafetleri görürüm. Onları giyersem, sanki Audrey Hepburn olacakmışım gibi. Kürşat Başar’ın 'Başucumda Müzik' kitabını okurken, romanın kahramanının kıyafetlerini böyle ayrıntılı ayrıntılı anlatışı çok hoşuma gitmişti. Tarif edilen, Audrey Hepburn kıyafetleriydi işte. Düz pabuçlar, dar ve paçası kısa pantalonlar, üzerine kolsuz ve bebe yakalı, muhtemelen inci düğmelerle iliklenen beyaz keten gömlek; siyah beyaz puantiyeli bir eşarp; üstü açık arabayla giderken saçlar uçuşmasın diye efendim; iyice bağlanıp, uçları boyunda birkaç kez döndürülüp, boynun inceliği ortaya çıkacak şekilde sıkıca bağlanmış. Belki ince trikodan ufak bir hırka ve bir de uçları yukarı doğru çekik siyah güneş gözlükleri.. Basit parçalar, ama bir araya geldiğinde benim için, dünyanın en şık kıyafet kombinasyonu. Sanırım, bu tarz, ellilerin sonu altmışların başında modaymış. Bu kadar hoşuma gitmesinde, annemin, yengemin o tarihlerdeki fotoğraflarından etkilenmiş olmamın payı var mı acaba? Peki, annemin Audrey Hepburn’u çok sevmesinin payı olabilir mi? Ya da belki ben çocukken annemle birlikte baktığımız, taa onun gençliğinden kalan Burda Moden dergilerinin etkisi olabilir mi?

Bir başka klasik, inci kolyedir. O da çok kullanışlıdır. Dekolteye takarsın; gece kıyafetine uyar; kazağın üstüne takarsın, gündüz kıyafetini şıklaştırır. Kendine ait saf bir rengi, özel doğal dokusu vardır.

Ne kıyafette ne de aksesuarda, ay bu çok abiye ben bunu gece kullanırım; yok olmaz, bu çok spor, gündüz kullanırım muhabbeti olmamalı.

Her yere, her şekilde kullanabileceğin bir başka ikili, göz kalemi ve kırmızı ruj. Kırmızı ruja , makyaj yapmaya başladığımdan beri hastayım. Çok özenirim kırmızı ruj sürebilenlere ve yakıştıranlara. Çok kullanışlı, ama çok da tehlikeli. Kullanışlı, zaten adı üstünde, ruj dediğin kırmızı olur; öyle icad edilmiş. Bir kadın da dudağını kırmızı rujla ortaya çıkarabilir, cazibesini ortaya koyabilir. Ama tehlikelidir de, azıcık fazla kaçırsan, bulaştırsan falan, yoğundur zaten, işin yoksa sağdan soldan ufak ufak temizle, onların bulaşmış soluk kırmızı lekesi kalır, büyük dert. Veya, biraz fazlaca gösterişli sürsen, bayağı bir görünüş de verebilir. Dönem dönem, belki bu sefer tutar diye, aşka gelip, çeşitli tonlarda kırmızı rujlar alırım. Koyu tonlar, bayrak kırmızısı olanlar.. Ama, ben bir türlü kırmızı ruj süremem. Benim sürdüğüm kırmızı rujlar, dudağımda çingene pembeleri açtırıyor. Cildin asit şeysinden diyorlar; ne kırmızı rujlar denedim, benim değildiler.. Oysa, görüyorum, hoşuma gidiyor, özeniyorum. Ama ben kırmızı ruj süremiyorum. Neyse, eksik kalsın o zaman..









Hiç yorum yok:

Yorum Gönder