OKUL ÖNCESİ EĞİTİM



Her çalışan anne gibi, ben de çocuğumu ufacıkken yuvaya göndermek zorunda kaldım
Allah razı olsun, yemek, uyku düzenini sağladılar, tuvalet eğitimini verdiler. Benim beklentilerim çok yüksek değildi; güvende olsun, sağlıklı olsun, yaşının gerektirdiği oyunları oynasın; temel bilgi ve becerileri kazansındı. Onu yuvaya bıraktığım – daha doğrusu bırakamadığım- ilk günü hatırlıyorum. Daha çok küçük; iki-üç yaşındaydı galiba. “Sen” dedim, “ burada oyunlar oynayacaksın, eğleneceksin. Benim azıcık dışarıda işim var; akşama da gelip seni alacağım”. O sırada, diğer çocuklar uyuyordu. Oraya gittiğimizde, başka çocukları ortada koştururken görseydi belki bu daha cazip gelir, kapılırdı. Ayrılışımız da daha az sancılı olurdu.

Önce onu da alıp uyutmaya çalıştılar. Sesini çıkarmadan öğretmenine teslim oldu. Uykudan ölüyor; gözleri kapanıyor, ama uykuya dalmamak için direniyor, benim orada olup olmadığımı kontrol ediyordu. Odanın kapısından azıcık, küçük adımlarla uzaklaşmaya çalıştığımda, arkadan “Anne?” diye bir ses.. Haydi, baştan alıyoruz. Sessizlik, gevşeme, uykuya konsantrasyon, hafifçe uykuya dalış, sonra “Dur yahu; ne oluyor? Ben niye burada uyuyorum ki? Annem burada mı? Anne?” zıplamasıyla defalarca başa döndük.

Asla onu bırakıp gidemeyeceğimi düşündüm. Ağlamasına kulak tıkayıp arkamı dönüp gidersem, daha kolay olacaktı. Ama onu terketmiş olacaktım. Ne düşünürdü, ne hissederdi, nasıl sarsılırdı? Yok, yanında durup ikna yöntemini seçmeliydim.Odaları dolaştık, oyuncaklara baktık. Evet, çok güzeldi; o da kabul etmişti ama, hadi eve gidelimdi artık.. Sonunda pes eden ben oldum.Oturdum, ağladım zırıl zırıl. Ben ağlıyordum, oğlan da ağlıyordu. Biz yuvayı bir trajedi sahnesine çevirdik mi oracıkta? Çocuğumu yuvaya vermem gerekiyordu; benim çalışmam gerekiyordu; herkesin çocuğu nasıl gidiyordu işte; niye ben bunu beceremiyordum? Yuvanın sahibi, eksik olmasın, aldı beni karşısına, sakinleştirdi. Acele etmememi söyledi. Çıktık; ertesi sabah yeniden geldik. Yine mızıldandı, zırıldadı ama; ben de daha tecrübeliyim ya, kararlı bir şekilde ona işim bitince geleceğimi , akşama eve beraber döneceğimizi söyledim. Arkamı döndüm, kapı kapandı. Onu orada bıraktım, merdivenleri nasıl indiğimi hatırlamıyorum. 

Akşam gittiğimde, çok mutlu karşılamıştı beni. Oyunlar oynamış, yemeğini yemiş, uyumuştu. Sonraki günler de benzeri geçti. Mecburiyetler hepimizi terbiye ediyor. Oğlum 5. sınıfı bitirene kadar orada bakıldı; ilgilenildi. Allah hepsinden razı olsun; tüm öğretmenlerinden, aşçısına kadar..

Öğretmenlik çok zor; hele anaokulu öğretmenliği.. Aman Allahım. Hergün hepsinden ayrı ses çıkan bir sürü küçük kafa ve hepsi her an tespih tanesi gibi ayrı yerlere dağılmaya hazır..Tek tek ilgileneceksin; o arada yandakiler birbirinin gözünü çıkarmasın diye uyanık olacaksın. Bunlarla başedebilirsin belki, ama bence en zoru, anne babaya dert anlatmak. Hepimizin çocuğu hazine; onlar en değerli varlığımız, canımız, ciğerimiz. Doğal olarak, her anne-baba varlığını korumaya, esirgemeye adıyor kendini. Ama bazen abartıldığını düşünüyorum bu duygunun. Evet, artık öğretmenlere "eti senin kemiği benim" diye teslim etmiyoruz çocuklarımızı, ama bazı anne babaların, öğretmenlere verdiği tepkinin, "benim çocuğuma ha?" boyutunda olduğunu düşünüyorum. Yani, ortada yanlış bir durum varsa, buna maruz kalan çocuğun kendi şahsiyetinden değil de, o anneye-babaya ait olan bir varlıktan- "benim çocuğum"dan bahsediyoruz. Öncelikle memnun edilmesi gerekenler ebeveynler oluyor. Her akşam çocuğunuzu almaya gittiğinizde, hiç kapıyı size asık suratla, yorgunluktan ölmüş, sesi kısılmış, başağrısıyla kıvranan birinin açtığı oldu mu?  Asla! Oysa, o anda bütün saydıklarımın hepsi bir arada olabilir öğretmende, ama anneyi-babayı ürkütmemek, aklına sorular getirmemek için, bunların hepsini insanüstü bir varlıkmış gibi, yutar.

Bu insanüstülüğü yuvaların isimlerinde görüyorum zaten. (Uyduruyorum şu an, tesadüf gerçek bir isim zikredersem, sorumluluk kabul etmiyorum)Hayal Parkı Anaokulu, Düşler Ülkesi Yuva, Peri Masalı Okulöncesi Eğitim, Sevgi Çemberi Anaokulu, Oyun Dünyası, Mutlu Çocuk Evreni ... Daha da benzerlerini uydurabilirim. Nedense bunlar bana çok itici geliyor.. Çok iyimser, fazla pazarlama kokulu, inandırıcılığı düşük..

Şöyle adam gibi " Çocuğunuzu biz adam ederiz anaokulu", "Emanetiniz başımız üstüne Yuvası", "Bize Bırakın Okulöncesi" gibi isimler olsa ya. İyi niyetini dürüstçe yaz, değil mi? Ha, daha da dürüst olmak istiyorsan, " Bastır Parayı" veya " Bize Mecbursunuz" ..

Çocuklarımıza gerçekten çocuğu gibi bakan, bizim yapamadıklarımızı bizim için yapan, gerçekten emek verip özveri ile çalışan tüm insanüstü öğretmenlere saygılarımı, hürmetlerimi, minnet duygularımı sunuyorum.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder